Uykusuz Kalmadan Yaşamak Mümkün mü?
Uyku ihtiyacımız iki aşamalı bir sistemle kontrol edilir. Biyolojik saatimiz 24 saatlik uyku/uyanıklık döngüsünü, uyku dürtüsü veya uykuya zorlama ile güven altına alır.
Ne kadar uzun süre uyanık kalırsak, beynimizde o kadar çok adenozin üretilir.
Adenozin uyuma isteğini artıran sinyaller gönderir ve 16 saat sonra en üst seviyeye ulaşır ve bu uyumamız gerektiği anlamına gelir.
Kafein beyindeki adenozin reseptörlerini bloke ederek bizi canlı tutsa da, uyuma isteği kısa süre sonra yine kendini gösterir. 24 saat uyanık kaldığımızda kandaki bilişsel bozulma seviyesi, yine kanda bulunan %0,1 alkol seviyesi ile aynıdır.
Bu oran bazı ülkelerde trafikteki alkol limitinin üstündedir.
Yetersiz uykunun bedenimize neler yapabileceğini gösteren birçok çalışma var. Bunlardan biri, 6 gün boyunca sadece 4 saat uyumuş olan denekler ile ilgili.
Çalışmanın sonunda deneklerde yüksek tansiyon, yüksek kortizol (stres hormonu) seviyesi ve diyabet tip 2 habercisi olan insülin direnci tespit edilmiş.
Ayrıca bedenleri, grip aşısına yanıt olarak normalden yarı yarıya daha az antikor üretmiş.
Peki, uyku kaybı kısa kestirmelerle telafi edilebilir mi?
Belki de yanıtları, geceyi kısa uyku evreleriyle geçirenler ile verebiliriz. Bunlardan biri Marie Staver. 19 yaşında bir üniversite öğrencisi.
Uberman uyku düzenini denemiş.
Staver 6 ay boyunca günde dört saatte bir en fazla 20 dakika uyumuş. Yani günde toplam 2 saatlik uykuyla yetinmiş.
Peki, bu uyku düzeni gerçekten iyi bir fikir mi?
Tarihçi Roger Ekirch’e göre aralıklı uyku, çeşitli uyku düzenlerinden sadece biri ve tamamen doğal.
Endüstri öncesi uygarlıklarda insanlar gece yarısı bir veya iki saat tamamen uyanık kalarak, geceyi iki ayrı uyku evresiyle tamamlıyorlardı.
Biz bu alışkanlıktan uzaklaştık.
Fakat bu açıdan baktığımızda gece yarısı uyananların, doğal uyanma dürtüsüne sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Bu düşünce, Kaliforniya Üniversitesi’nden Jerome Siegel’ın endüstri öncesi çağlardaki insanların uyku alışkanlıklarını incelemesinden sonra tartışmaya başlandı.
Siegel’ın ekibi Afrika ve Güney Amerika’nın tropikal bölgelerinde yaşayan üç avcı kabilesini ziyaret etti.
Yapılan gözlemlerde, bu kabilelerin bizden farklı olarak gün batımından sonra en geç üç saat içinde kalktıklarını keşfettiler.
Peki, günde iki saat uykuyla yetinen üniversitesi öğrencimize ne oldu?
Baş ağrıları, titreme, çarpıntı ve iç sıkıntının eşlik ettiği bir haftalık ayarlama süresinden sonra enerjisinin yerine geldiğini söylüyor Staver.
Ve bir ay sonra normal hissetmeye başlamış.
Kısa kestirmeler arasında kendisini yorgun hissetmemiş.
Büyük bir canlılık süresi günde beş saatlik kazanç getirmiş.
Ama öte yandan tüm geceyi uyuyarak geçirmenin, beynimize birkaç saatte bir onarıcı özelliğe sahip birkaç evrelik döngüyü yerine getirmesine izin verdiği de bilinmektedir.
Aralıklı uyuma düzeni sağlığımızı nasıl etkiliyor?
Kaliforniya Üniversitesi’nden Matthew Walker, aralıklı uyumanın zararlı olduğunun kanıtlandığını ve metabolizma, duygular ve ruh hali üzerinde olumsuz etkileri olduğunu söylüyor.
Vardiyalı çalışanlarda ya da normal gün-gece ritmine dayanan uyku düzeninin dışına çıkanlarda, birçok hastalık riski daha yüksektir.
Bu biyolojik saat bir yaşam biçimi seçeneği sunmuyor, biyolojik bir gerçektir ve yolundan çıktığında çok ciddi sağlık sorunlarını doğurur diyor Oxford Üniversitesi’nden Colin Espie de.
Ve düzenli olarak yeterli uyku uyumayanlar daha erken ölüyorlar. Sonuçta kazandığınız fazladan her saati ömrümüzden çalıyoruz.